ALLAH’IN BİZİM İBADETLERİMİZE İHTİYACI VAR MI?

        Cenab-ı Hakk değil bizim ibadetlerimize, belki hiçbir şeye muhtaç değildir. Fakat bizler ibadete muhtacız. İbadet, manevi yaralarımıza bir ilaç hükmündedir. Acaba bir hasta o hastalık hakkında bir doktora gitse o şefkatli doktorun hastaya faydası dokunacak ilaçları içirmek hususunda yaptığı ısrara karşılık doktora dese:  “Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun?” Ne kadar manasız olduğu açıkça anlaşılır.

      Vücudumuzda meydana gelen fizyolojik bir rahatsızlığımız nedeniyle nasıl ki bir doktora başvuruyoruz ve onun vermiş olduğu ilaçları dikkatli bir şekilde kullanıyoruz, öyle de manen refah ve huzurumuzun devam etmesi için de kalbimizin gıdası, ruhumuzun âb-ı hayatı ve ilâhi hakikatleri onunla zevk edip hissettiğimiz, bütün duygularımızın sultanı olan latîfe-i rabbâniyemizin tertemiz  havasını cezp edip çeken namazın dahi bizi usandırmaması gerekir.

         Hem insanın fıtratı ve manevi duyguları insanın ibadet için yaratıldığını göstermektedir. Fakat, dünya hayatı için gerekli olan amel ve arzularını gerçekleştirebilme yönüyle en küçük bir serçe kuşuna bile yetişemez ama, manevi (psikolojik) ve uhrevi hayatı için gerekli olan ibadet yönüyle bütün canlıların sultanı hükmündedir.

         Bir şey aslına uygun olarak kullanılırsa daha iyi bir randıman alınabilir. Aksi halde o şeyden istenilen verim elde edilmesi beklenemez.

            Bunu bir küçük örnekle açıklayalım :

         Bir buzdolabı veya herhangi bir elektronik eşya fabrikasında o eşyanın yanına hangi koşullarda çalıştırılırsa daha iyi bir performans göstereceğini yani kullanma şeklini anlatan küçük bir kullanma klavuzu koyarlar. Klavuz içerisindeki yazılanlara göre buzdolabımızı çalıştırırsak, daha uzun yıllar hiç bozulmadan çalışabilir. Eğer o talimatların dışına çıkılırsa çok çabuk bir şekilde bozulacağı âşikârdır.

         İşte yukarıdaki örnekte olduğu gibi biz insanlar da bir farkla, düşünen, iradesini kullanan  vs. makine gibiyiz. Bizim kullanma klavuzumuz ise bizi yaratan cemâl sahibi olan Allah’ın (cc) Peygamberler aracılığıyla göndermiş oldukları yüce, kutsal kitaplarıdır. Bu kutsal kitaplar Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an-ı Kerim’dir. Bunlardan Tevrat, Zebur ve İncil insanlar tarafından değişikliklere uğratılarak asliyetlerini kaybetmişlerdir. Sadece bizim kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar asliyetini hiç kaybetmeden devam edecektir.

         Kullanma klavuzumuz olan Kur’ân-ı Kerîm’in esas ve kaidelerine uygun, Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm)’ın sünnetine tabi olarak yaşamımızı devam ettirirsek yaratılışımıza uygun bir şekilde hareket etmiş oluruz. Aksi halde kullanma talimatına uyulmadan kullanılan makine gibi bozulup, cehenneme dûçâr olacak bir duruma düşebiliriz.

       Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, ibadete bizim ihtiyacımız vardır. Cenâb-ı Hakk’ın bizim ibadetlerimize zerre miktar ihtiyacı sözkonusu bile olamaz. Yüce yaratıcı bize akıl vermiş, irfan vermiş. Bize düşen görev aklımızı aklı bize verenin istikametinde (yolunda) kullanmak olmalıdır.

 

Ahmet BOZKURT