BEN VE BİZ’E KARŞI SİZ MANİFESTOSU

        Batı “Biz yok sen ve ben varız, sen yoksun ben varım” felsefesi ile eylemlerde bulunurken, İslam, ona anti bir tez olarak  “Biz varız, sen ve bene karşı biz varız” felsefesi ile varlığını idame ettirir.

        Bu “Ben” ve “Biz” kavramlarına biraz göz atalım

        Biz kavramının anlam bulabilmesi için öncelikle ben kavramının içinin doldurulması gerekir. Eğer “ben” lerin içi “benlik” değil de birtakım farklı olgularla doldurulmuş ise bu ben in içi boş kalır. Yani “Ben” i benlik ben yapar. “Benlik” varlıktır “ben” ise yokluk.

        Benliği olan “biz” olmayı bilir. Benliği olmayan “siz” den öteye geçemez. Çünkü insan fikirlerle benliğini inşa eder, fikri olmayanlar başkalarıyla uğraşmaktan öteye geçemezler. Toplumda fikirleriyle var olamamaları ise onların, içi boş şahsiyetleriyle ön plana çıkmaktan ibaret kalmalarına neden olur

           Batı’nın da yaptığı tam olarak bundan ibaret ve unuttuğu bir nokta var. “Ben varım” kısmı. Batı’nın benliği yok. Benliği olmadığı gibi ben olarak da var olamıyor. Var olamaması ise ben de kaybolmasına sebebiyet veriyor. Bir çıkış yolu arıyor fakat bulamadığı için sadece “siz” e yönelerek birilerine huzursuzluk çıkarmaktan öteye gidemiyor.

       Benliğini bulamaması bir yana hem ilerleme kat edeceği her konuda da siz den beslendi ve beslenmeye de devam ediyor. Hem de bugün bile siz i eleştirmekten öteye gidemiyor. Beslenmeyi fevkalade bir şekilde gerçekleştiriyor fakat onunla bir benlik inşa etme gayesi gütmüyor. Bu sebeple ise gerek bilim gerek farklı birçok konuda ortaya birçok şey koyuyor fakat bir tek kendi varlığını ortaya koyamıyor.

        İslam alemine bakacak olursak ise; İslam alemi benliğini yitirdiği için ben e köle oldu.  Hem epistemolojik hem de ontolojik bir kölelik diyebiliriz buna.

         Batı siz le kendini var edtmeye çabalarken , islam benim derdim benimle diyerek biz olduğunu unuttu. Derdi değişti. Hatta artık bir derde sahip bile değil.

         Peki ne oldu da batı, dünya tarihinde hiçbir zaman bir varlık ortaya koyamamış olmasına karşın İslam alemi kendini bir yokluk içerisinde gördü? ve batıyı bir varlık sahasına çıkardı? Ve onunla var olabileceğini düşündü? Bu soru ise üzerine derin bir düşünceye götürüyor ve bununla ilgili ayrı bir yazı yazabiliriz. Biz benliğimizi unuttuğumuz kısmından devam edelim.

         Evet, İslam alemi Ne zaman ki benliğini unutarak bizi unuttu işte o zaman tarih sahnesindeki etken konumundan çıkıp edilgen konuma geçti.

           Yüzyıllardır dünya tarihini yazan İslam Medeniyeti tarihi yazılan bir medeniyete dönüştü.

       Gönülleri fethederek dünyaya hakim olan İslam Medeniyeti, sömürgeci batının , topraklarını zihinsel bir sömürüye tabi tuttuğunun, zihinlerini Endülüsleştirdiğinin farkına varamayarak fetihlerini anlamsız kıldı. Ses dahi çıkaramadı çünkü başına ne geldiğinin farkında değildi.

         Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket başına ne geldiğini bilememesidir diyor Yusuf kaplan .biz başımıza ne geldiğini bilmiyor, üstüne ise sorgulamıyoruz. Zihinlerimizin birilerinin ideolojileri tarafından yönetildiğini, tarihimizin kara bir lekeymişçesine ilmek ilmek zihinlerimize işlendiği o dönemleri modernleşme ve çağdaşlaşma olarak algılıyoruz.

         Tarih bilmeden ahkam kesiyoruz.

Bilmediğimizi de bilmiyor kendimizi cehalet dolu bir havuzun içine atıyoruz. Hayatta kalmak için yüzme bilmek veya bilmemek fark etmiyor bu havuzda. Çünkü cehalet ile yaşamak aynı kefede bulunamaz. Her halükarda boğulursun ve bir ölüden farkın kalmaz.

         Artık ölü yani ruhsuzdur çünkü onu ruhsuzlaştıranda ruh yoktur. Nietzche’nin dediği gibi:

         “Batı uygarlığı ölüler evini andırıyor.”

          Burada birtakım sorular çıkıyor karşımıza

         Batı’nın birilerini ruhsuzlaştırma çabası kendi ruhunu diriltebilmek için mi

         Eğer böyle ise,

         Yüzyıllardır sömürdüğü medeniyetlerle tekrar neden var olamadı

         Bir başka açıdan ise şunu soralım:

         İslam’ın toplumlar üzerinde nasıl bir ruh inşa ettiğini biliyor ve İslam toplumundaki ruhun yanında, kendi ruhsuzluğunu görüyor. İşte İslam toplumlarının o ruhla yeniden dirildiğinde kendisinin tarih sahnesinden tekrar çekileceğini biliyor. Medeniyetini kurma nedeni olan aşağılık kompleksini hala yaşıyor ve bunu aşmak için İslam medeniyetinin de ruhsuzlaştırılması gerektiğini düşünüyor?

         Bu soruların cevaplarını bizler elbette verebilliriz fakat en iyi kendileri verebilir.

    Biz kendi sorularımızı soralım ve vereceğimiz cevaplara odaklanalım. Sorduğumuz sorular kaybettiğimiz benliğimizi bulmaya çıkaracak bir yolculuğun anahtarı olsun. Büyük Doğu’m un, yeni bir dirilişin tohumlarını eksin içimizde. Bulduğumuz cevapların her biri o tohumu filizlendirsin, yeşertsin.

          Şimdi enfüs ve afaka yapılacak bir yolcuğun zamanı. Ve ben sorumu soruyorum:

     “Bize ne oldu?”

     “Neden bize oldu?”

Eslem BOZKURT