TESETTÜRDE PSİKOLOJİK BOYUT

        Tesettür, “STR” fiilinden türetilmiş bir kelime olup, örtmek, kapatmak anlamlarına gelmektedir. Allah (c.c.) biz insanları ahsen-i takvim suretinde yaratmış ve birçok duygularla da bezeyerek bu dünya âlemine belirli maksatlarla göndermiştir.

         İlk yaratılan insan Hz. Âdem (a.s.)’in hemen ardından Hz Havva da yaratılarak insanlık âleminin tarihi başlamış oldu. İnsan fıtratına yerleştirilmiş olan utanma duygusu nedeniyle de tesettür kavramı ilk insan Hz. Âdem (as)’den beri var olagelmiştir.

         Tesettür, Kadîr-i Zülcemal olan Allah’ın SETTAR ism-i şerîfinin varlık âleminde tecelli etmesi sebebiyle ortaya çıkmıştır. Bu ismin gereği olarak cümle mevcudat tesettüre bürünmüştür. Biz insanların da bu emre inkıyat etmemesi elbette ki düşünülemez.

         Bir makinenın nasıl çalışacağını, nelere ihtiyacı olduğunu, onu kullanandan ziyade o makineyi icat eden kişi daha iyi bilir. Buradan hareketle şunu söyleyebilmemiz mümkündür: İnsanı en güzel bir biçimde yaratan Allah da, biz insanların bu dünyada nasıl ve ne şekilde hareket etmeleri gerektiğini yüce kitabında açıkça dile getirmiştir. İşte tesettür emri de bunlardan birisidir.

         Kur’an’daki hiçbir emir iş olsun diye zikredilmiş değildir. Mutlak surette onun bir faydası söz konusudur. Bunun sadece zahiri faydaları değil psikolojik yararlarının da olduğu bir gerçektir.

         İmanı biz kalp ile tasdik dil ile ikrar olarak tarif etmekteyiz. Buradaki kalp ile tasdik etmek, psikolojik olarak onu kabullenmek anlamına gelir. Kişi kendi iç âleminde bir emri tam olarak kabullendikten sonra bu içteki kabul ediş dışa da haliyle yansıyacaktır. Yani, dış için aynası olacaktır. Ama burada özel durumları hariç tutmak gerekir.

         Fıtri duygulardan biri de utanma duygusudur. Bu utanma duygusunun ortaya çıkışının illeti ise örtülmesi gereken yerlerin açık kalması nedeniyle bir başkasının, kendisine yasaklanmış bir nazarla bakmasıdır.

         Yüce Allah (cc) insana derc etmiş olduğu ar duygusunu muhafaza etmek için tesettüre bürünmeyi zorunlu kılmıştır. Yüce kitabında bunu zorunlu kılarken, bunun nasıl ve ne ölçüde tatbik edilmesi gerektiğini de sevgili Habibi (asm) aracılığıyla uygulamalı olarak göstermiştir. Zira Hz. Peygamber (sav) yaşayan Kur’an’dır.

         Kur’an-ı Kerim’e bir göz atacak olursak, Mekki ayetlerin Medeni ayetlerden muhteva bakımından farklı olduğu görülür. Zira öncelikle tevhidi ve imani meseleler üzerinde durulmuş, daha sonra da hukuki meseleler üzerinde durulmuştur. Bu nedenle, tesettürü de incelerken öncelikle imani boyutunu ele almak gerekir. Zira Allah’a gönülden inanıp bu imanını tahkik seviyeye çıkarmadan O’nun ermirlerini zahire aksettirmenin – kişi açısından – fazlaca bir önemi olmasa gerek.

         Tesettür konusundaki bu iç kabullenmeyi ben “iç tesettür” olarak isimlendiriyorum. Kişi kendisini günahlara karşı muhafaza edebiliyorsa, yani imanını tesettür altına alıp koruyabilirse o zaman iç tesettürü kendisine şiar edinmiş sayılır. Bu iç tesettür imanın kuvveti derecesine göre değişiklik arzeder.

      Dış tesettür ise kişinin üzerine giyinmiş olduğu elbisenin vücut hatlarını kapatmasıdır. Dış tesettürün sınırları ise Hz. Peygamber Efendimiz (sav) tarafından gösterilmiştir. Bu sınırlar içerisinde giyinmek ise bize düşüyor. İsteyen Allah ve Rasulüne uyar, istemeyen de uymaz. Zira burası dâr-ı imtihandır.

       Karşıt cinslerin birbirlerine karşı heveskarane tavırlar sergileyerek şehevani duyguların tatmin edilmesi için tesettür hudutlarının çiğnenmesi, verilen tesettür emrinin hiçe sayılması anlamına gelir.

         İç tesettürden taviz verenler zamanla dış tesettürden de taviz vermek zorunda kalırlar. Çevresinin kendisi üzerindeki baskılarından dolayı tesettür altına girmek zorunda olduğu için örtünenler de iç kabul yani iç tesettürü tam olarak benimseyememeleri nedeniyle iç ve dış çatışması söz konusu olabilmektedir, veyahut da dış görünümü itibariyle mütesettir olduğu halde, bizim kabullenemeyeceğimiz hal ve tavırlar içerisine girebilmektedir. Halbuki iç tesettür ile dış tesettürün birlikte paralel olarak götürülmesi zorunludur. İç tesettür varsa dış tesettür otomatikman var olmak zorundadır. Ama dış tesettür olduğu halde iç tesettür olmayabilir.

         İç ve dış tesettür çatışması meydana geldiğinde biri diğerinden öyle veya böyle etkilenmektedir. “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya mecbur kalırlar” sözü bunu ifade etmektedir.

 

                                                                                                        Yazının Devamı İçin TIKLAYINIZ

Ahmet BOZKURT