İÇ VE DIŞ TESETTÜR İLİŞKİSİ

        Bizler bir elbise mağazasına girdiğimizde kendimize uygun elbiseler seçeriz. Yani, vücudumuzu tesettür altına alırız, değil mi? Aslında bu dışı kapatma çabası, içimizdeki bazı kıstaslara göre olmaktadır. Şayet bizler içimizdeki bizi örtememişsek, dışımızdaki bizi ne derece örtebiliriz? İçimiz çıplak ise dışımızda da çıplaklığı ifade eden giysiler olacaktır ve mağazadan bu içimizdeki bize göre elbise seçimini yapacağızdır. Yani bu seçim, için dışa olan etkisi neticesindedir.

         İçin dışa bir tesiri olduğu gibi dışın da içe bir tesiri söz konusudur. Yani hangi sebeble olursa olsun dışa giyilen elbisenin şekli, rengi….vs. bizim duygularımıza bir tesiri olmaktadır.

Bunu bir örnek vererek izah etmeye çalışalım. Örneğin, bir erkeğin daracık bir kot, üzerinde acayip bir tişört, kadın mı yoksa erkek mi olduğu anlaşılmayacak derecede bir saç modeli ve ucube bir tarzda giyinmiş olduğunu düşünelim. Böyle bir tiplemenin ruhi yapısını az çok, dış giyimine bakarak çıkarabilirsiniz. Bu şekilde giyinmiş olan gencin iç tesettür anlayışı şayet böyle değil de, sadece modaya uymak maksadıyla giyindiğini düşünelim. Böyle bir durumda iç ile dış tesettür arasında zıtlaşma meydana gelmiş olacaktır.

    Burada, çevrenin yani, modanın etkisi iç tesettür anlayışını geri plana ittiğinden iç tesettürü gerçekleştiren insan, dış çevrenin etkileriyle zamanla kendine birtakım sebebler üreterek modanın öngördüğü giyim tarzını normal olarak algılayıp, iç tesettür anlayışını da bu çerçevede değiştirme eğiliminde olacaktır. Bu asrımızda bu tarz düşünen insanlarımızın sayısı da gün geçtikçe artma göstermiştir.

    Çarşı ve pazarda dolaşırken bazen dört dörtlük tesettürlü bir annenin tanındaki genç kızına baktığımızda Kur’an ve sünnet çizgisinden uzak, baş açık, avrupa tarzı bir kız evladını görebilmekteyiz. Böyle bir anne ve kızın giysilerindeki farklılaşma nereden kaynaklanıyor olabilir? Yukarıdaki ifadelerimiz çerçevesinde düşünecek olursak kızın giyinmiş olduğu elbisenin tarzı, modaya uyma çabasından ve etrafındaki arkadaş çevresinin giyim kuşam tarzları sebebiyle ve ebeveynin kızın iç tesettür anlayışını değiştirmek yerine dış görünüm itibariyle mütesettir olması yönündeki aşırı ısrarlarından ileri gelmektedir. Aşırı ısrar ve baskı yerine, kızın iç tesettür anlayışının farklılaşması için öncelikle tatlı bir dille niçin örtünülmesi gerektiği ikna edici bir üslupla anlatılmalıdır. Sonra bu iç tesettür anlayışı onun dış tesettür anlayışını da zamanla değiştirecektir. Yani, iç ve dış tesettür aynı paralelde olacaktır.

        Aynı genç kızın durumunu farklı bir yönü ile değerlendirecek olursak, genç kızın dış görünümünün uygunsuz bir şekilde oluşu – kızın iç tesettür anlayışı ne kadar fazla olursa olsun – iç ve dış tesettür çatışması meydana getirdiği için kızın, iç tesettür anlayışı zamanla bozularak daha kötü bir durumun ortaya çıkması muhtemeldir. Bu duruma düşülmeden önce, ebeveynin duruma en baştan el koyup ciddiyet içerisinde durumu izah etmeleri ve ikna yoluna gitmeleri gerekir. Yoksa zorlama ile kapatmak, tesettür altına girmek ebeveyni tatmin eder ama kızı tatmin edeceğini hiç sanmıyorum. Hatta kız, içten içe isyan etme yoluna bile gidebilir. Bu konuda özellikle dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Karşıt cinslerin giysilerini çağrıştırıcı modellerin seçilmesi, onların giyinmiş olduğu renklerin seçilmesi de kişiyi ister istemez ruhen etkilemektedir.

        Sevgili Peygamber Efendimiz (sav) bir erkek çocuğuna kız çocuklarının tercih ettiği sarı renkli bir elbisenin giydirilmiş olduğunu görür. Bunun üzerine hiddetlenerek kızgınlığını belirtir. Hz.Peygamber Efendimiz, erkek çocuğuna giydirilen elbisenin renginin, kızların giyinmiş olduğu elbise renklerinden olması sebebiyle kızmış. Malumunuz renklerin kişi üzerinde psikolojik olarak etkisinin bulunduğu bir gerçektir.

        Yani, bir erkeğin ta çocukluktan itibaren karşıt cinslere özendirilmemesi gerektiğini fiili olarak anlatmak istemiştir.

Bir erkek çocuğuna sürekli olarak kızların giyindiği elbise modellerine benzer ve onların kullanmış olduğu renkleri kullanmaları özendirilirse zamanla kendisini kızlarla özdeşleştirerek erkeklik duyguları ikinci planda kalabilir, kadınlık duyguları ön plana çıkabilir. Bu durumun tam tersi de mevzu bahis olabilir. Böyle bir durum kişilik bozukluğuna sebebiyet verip LGBT gibi sapkınlık durumlarının ortaya çıkmasına veya bu tür durumların çok normalmiş gibi algılanmasına yol açabilir. Böylece iç ve dış çatışması arasındaki uçurum da artacaktır.

        SONUÇ:

        Bir kimse dış çevrenin, yani arkadaş çevresi, aile ortamı, moda vs.nin etkisinde kalabilmektedir. Bu gibi dış etkiler bireyin iç dünyasına etkide bulunup onu kendisine benzetmeye çalışır.

Bireyin almış olduğu dini ve ahlaki terbiye sayesinde bu iç ve dış ilişkisi arasında meydana gelen çatışma ya azalmaya doğru gidip tamamen iç ve dış aynı olacak veyahut da dış için tam zıttı bir durum arz edecektir.

        İç tesettürü gerçekleştirmiş olan bir bireyin dış tesettürünü de gerçekleştirmesiyle bir çok sorun da ortadan kalkmış olacaktır. Ama aradaki ilişki ters orantılı ise büyük psikolojik gerginlikler yaşanılacaktır.

     Mutlu ve huzurlu olunmak isteniyorsa iç ve dış münasebetini dengede tutmak gerekir. Bunu yaparken de tatlı dil ile ikna metodunu kullanıp iç kabulün gerçekleşmesine çalışılmalıdır. Bu konuda ebeveyne çok büyük vazifeler düşmektedir.

        İç ve dış münasebetini dengede tutmada Kur’an ve Sünet-i Peygamberiye’nin kıstasları ile hareket edilmesi en mükemmel yol olup öncelikle imani boyutun halledilmesi ve onun tahkik seviyeye çıkarılması zorunludur.

Ahmet BOZKURT