KIŞ MEVSİMİ

        Kış mevsimi denilince, her nasılsa insanda birden bire bir hüzün ifadesi oluşmakta. Neden mi? Çünkü etrafimızda gördügümiz o güzelim çiçekler, ağaçlar, yeşillikler kayboldu, kupkuru bir heykel kaldı geride. Ama aslında öyle mi? Hayır asla... Çünkü o, ilkbahar nevsimi yeniden geldiginde tekrar canlanacak, o kupkuru olan cansız odun parçalarından nice güzel sanatlar fışkıracaktır..

       Cemal sahibi olan Allah (cc) yeryüzünü bembeyaz bir örtüyle öttüğünde, sanki bize ölümü hatırlatıyor. Ölmüş olan yeryüzüne bir nevi beyaz kefen takmak suretiyle " Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çokça zikrediniz. " hadîs-i şerifini bize lisân-i hâliyle ders verdiriyor.

      Hani çayımızı yudumlarken, cam kenarında dışardaki karın lapa lapa yağışını seyretmeye doyamayız ya. Işte o kar taneciklerinin bir pul şeklinde yeryüzüne serpilmesi, adeta bizi okşar gibi omzumuza ve başımıza hafifçe konması var ya, işte o zevke hiç doyum olmaz. O kar taneciklerine birazcık yakından bakacak olursak, ne kadar da harika desenler sergilendigini müşahede edeceğiz. Aklımıza hemencecik bu sanatçıkların niçin yapıldığı, sorusu geliyor. Acaba niçin bu kadar harika desenler çiziliyor, kim çiziyor ve kimin için çiziliyor?

        Neden elimize aldığımızda hemencecik kendisini feda ederek eriyip gidiyor? Bütün bu soruları birazcık düşünecek olursak, cevabinı bulmakta sanırım güçlük çekmeyeceğiz.

         Bir ressam düşünelim, yüzlerce tablolar yapmış. Acaba bu tabloları insanlarn enzarına sunmazsa, bütün bu yapılan tablolar bir kıymet ifade eder mi? Ayrıca, o ressam boşuna bir iş yapmış olmaz mı? Aynen öyle de, Allah (cc) biz insanların nazarına birbirinden harika güzellikleri sererek kendisini tanımamızı istiyor. Bütün bunlar da hep bunun için.

          Her ne kadar yeryüzünde geçici bir ölüm, daha dogrusu buna uyku diyelim, yaşanmasına rağmen, diğer taraftan da sanki bir bayram havası yaşanmakta. Üzerimize o pulcuklar bayram varmış gibi serpilmekte.

        Düşünüyorum da, acaba Cenâb-ı Hakk bu kış mevsimini yaratmasaydı, çiçeklerin, meyvelerin, sebzelerin kıymetini farkedebilir miydik? Öyle sanıyorum ki, kış olmazsa yazın, gece olmazsa gündüzün, kötü olmazsa iyinin kıymeti farkedilmezdi. Çünkü “eşya ancak zıttıyla bilinir" sırrıyla zıtlıkların bulunması kaçınılmazdır. Onun içindir ki, Mün'im-i Hakîki olan Allah (cc) yaz mevsimi vagonuyla, bizlere getirdigi nimetlerin kıymetini daha iyi anlamamız için kış mevsimini yaratmıştır.

           Yazın ellerini dolduran o heykelcikler, sonbaharda yavaş yavaş ölüme doğru koşar, kış geldiginde de tamamen kurumuş bir hale girerek bizlere lisan-ı hâliyle ibret verir. Bahar geldiğinde ise, o heykellerde bir anda canlılık emareleri belirir. Yeniden neşv-ü nema bulur. O kupkuru odun parçaları, artık yerini o güzelim nimetlere bırakarak bizlere “siz de bizim gibi öldükten sonra haşrin sabahıyla yeniden gözlerinizi açacaksınız” hakikatini haykırıyorlar. Ölümün bir idam olmadığını, yokluk olmadığını, hiçlik olmadıgnı, çürümek olmadığını kulağımıza hafifçe fısıldayarak, bizlere müjde veriyorlar.

Ahmet Bozkurt