MÛSİKA-İ İLÂHİYE
(Öykü Tarzı Deneme)
-Dinleyin... Dinleyin, dinleyin.. Kulak vererek dinleyin..
-Neyi dinleyeceğiz?
- Şu sesi dinleyin..
-Hangi sesi kardeşim, ben bir şey duymuyorum..
-Ya kardeşim, şu bütün dikkatini darmadağın eden müziğinin sesini biraz kıs da, şu sese bir kulak ver... Şu müteharrik müzik kutucukları hükmünde olan kuşların cIvıltılarını bi dinle.
-Boşversene sen.. Neyini dinleyecekmişim, kuşun sesini, şunun sesini bunun sesini.. Durup dururken bu da nereden çıkıverdi?
-Yahu, baksana şu penceredeki minik serçe kuşuna... Avazı yettiğince çığlıklar atıyor. Acaba, bize ne anlatmak istiyor? Hep cik cik de cik cik, cik cik de cik cik.. Bu cik cik'lerin arkasında ne gibi bir mânâ var. Bize ne gibi şeyler ifade etmeye çalışıyor?
Bunu, birazcık olsun birlikte tefekkür etsek...
-Peki peki, kıstım işte.. Hatta kapattım... Söyle bakalım, ne diyormuş bu minik
Serçe kuşu? Kuşun bunca avazının sebebini öğrenelim de, hem şu kuştan hem de şu senin antika sorularından kurtulalım...
-Öncelikle şu üzerindeki ağırlıkları bırakda, şöyle bir koltuğa rahatça bırakıver kendini.. Biliyorum, seni hoşuna giden bir eğlenceden biraz alıkoydum. Bundan dolayı öncelikle senden çok özür diliyorum. Lütfen beni affet.
-Rica ederim, hiç önemli değil. Asıl sen benim kusuruma bakma. Biliyorsun, ben biraz gergin bir insanım. Her zaman için sen benim can dostum oldun.. Seni hiç kırabilir miyim... Söylesene, gerçekten bu kuş bize birşeyler mi anlatmak istiyor?
-Evet, tabiki.. Beni, seni, bitkileri, hayvanları, ayı, güneşi, şu minicik serçe kuşunu yaratan biri mutlaka var, değil mi?
-Evet.. Evet, var tabi.
-Peki, hiç bunların suretlerine dikkatlice bakarak, onlar üzerindeki süslemeleri, azaları arasındaki uygunlukları hiç dikkatinizi çekti mi? Her bir varlığa değişik bir sima ve kabiliyet bahşetmiş olan Allah (cc), onların herbirinin rızkını hiç ummadıkları bir yerden kimi zaman gaybdan -okyanusun dibindeki böcekler gibi- kimi zaman da başkaları tarafından - muhabbet kuşları gibi - ulaştırmaktadır. İşte bu minik serçe kuşu da kendisine ayrılmış olan tayinatı, pencerenin önünde yiyerek cenâb-ı hakk'a olan şükrünü bu cik cik'lerle ifade etmeye çalışıyor. Sanki, hakiki rızık verici Allah'tır, diyor adeta... Hem bak, o kadar harika bir sesi var ki, bizlerin kulağını hiç mi hiç tırmalamiyor. Hem de, müzik kutundan çıkan şu dinlediğin gürültülü müzikle şu kuş cıvıltısını karşı karşıya koysak acaba hangisi daha hoştur. Acaba hangisi daha güzel nağme düzer?
-Elbette ki kuşun sesi güzel olması hasebiyle kuş daha güzel nağme düzer...
-Baksana, hem istediği nağmeyi söylüyor hem de istediği yere rahatlıkla gidiyor. Tüm bu marifetler senin müzik kutunda var mı?
-İşte şimdi bir şeyler anlamaya başlıyorum sanki. Bu, bize her şeye gücü yeten Allah'ın yüceliğini ifade ediyor, değil mi? Bundaki bu güzellikleri ve kuşun o güzel sesini yine cenâb-ı hakk (cc) verdiğine göre, güzeli seven biri olmalı cenâb-ı hakk, yanılıyor muyum yoksa?
-Hayır hayır... Tam üzerine bastin, dediğin tamamen doğru. Çünkü "her güzel kendi
güzelliğini görmek ve başkalarına da göstermek ister." Bütün bu güzellikler, hep cenâb-ı hakk'ın (cc) "Cemal" isminin birer tecellisidir.
-Senin bu anlattıkların tek bir kuşta meydana gelen şeyler... Bir de diğer serçe kuşları ve öbür çeşit çeşit kuşların hepsinde bütün bu dediklerinin tamamı var... Bunun böyle olması cenâb-ı hakk'ın (cc) sonsuz güç ve kudreti olduğunu ve ehâdiyetini, birliğini gösteriyor olmalı, değil mi?
- Eveet... Bak işte senin de varlıklara bakış açın değişmeye başladı. Bizler var edilen mahlûkata hep bu gözle yani cenâb-ı hakk namına bakmamız gerekir. Çünkü, onları var eden yegâne kudret kadir-i zülcelâl'dir. O, varlıklar üzerinde dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir.
-Sana, şimdi tam hak vermeye başlıyorum. Bana, şu ufacık bir serçe kuşundan böyle bir bakış tarzı kazandırman beni çok mutlu etti. Anlaşılan, sana yine bir şükran borcum oldu..
-Sen beni bırak da, bize nimetlerini ihsan eden, kerim bir zat olan cenâb-ı hakk'a olan şükraniyetini dile getir... Allah'a (cc) sonsuz şükret... Herşey O'nun varlık ve birliğine delâlet ediyor da, biz yine hiç dikkat etmiyoruz, hiç önemsemiyoruz. Halbuki "kâinatı nağamatıyla raksa getiren ve hakâikın esrarını ihtizaza veren mûsika-i ilâhiye hiç durmuyor, mütemadiyen güm güm eder."
Ahmet BOZKURT