NAMAZIN TERKİNDE CEZA OLMALI
Cenâb-ı Hakk’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur, aksine bizim O’na ibadet etmeye ihtiyacımız bulunmaktadır. Cenâb-ı Hakk’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı olmamasına rağmen yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de namazını kılmayan kimseyi cehennem ateşi ile tehdit etmektedir. Bunun sırrı nedir sizce? Aslında cevabı çok zor değil. Bunu örnek vererek izah etmeye çalışalım:
Bir adam kalkıp, emri altında birçok kişi bulunan bir hükümdarın, emrindekilerin haklarına tecavüz etse, böyle bir durum karşısında hükümdar nasıl ki o kişiyi şiddetli bir şekilde cezaya çarptırır. Öyle de ibadeti terk eden adam da Ezel ve Ebed Sultânı olan Allah’ın emri altında bulunan canlı ve cansız varlıkların haklarına ehemmiyetli bir tecavüz etmiş sayılır. Çünkü o canlı ve cansız varlıkların hepsi kendilerine mahsus lisanlarla Cenâb-ı Hakk’ı tesbih edip, kendilerine has ibadetlerini yerine getirirler. İbadeti terk eden kişi ise bu varlıkların ibadetlerini göremez. Hatta bu canlı ve cansız varlıkların kendilerine has tesbih ve ibadetlerinin olduğunu inkâr edip, üzerlerinde Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin tecellilerini göremediğinden dolayı onları vazifesiz ve ehemmiyetsiz olduklarını düşünür. Böylelikle onlara karşı hakaret etmiş ve haklarına tecavüz etmiş sayılır.
İnsan iç aleminde nasılsa dış alemi de öyle zanneder. Huzurlu, mutlu, neşeli bir yapıya sahip bir kişiysek kâinatı da neşeli, mutlu olarak görürüz. Üzüntülü, ağlamaklı olan bir kişi isek etrafımızdaki her bir varlığın da bizim gibi ağladığını zannederiz. Cenâb-ı Hakk’ı her zaman zikredip ibadetlerini yerine getirmeye çalışan kişi etrafındaki her bir varlığın da kendisi gibi tesbih edip, ibadet ettiğini görecektir. Allah’a âsi bir kul ise her bir varlığı kendisine düşman kabul eder. Böylelikle onların tesbîhatlarını göremeyip inkar ettiği için onların her birinin haklarına tecavüz etmiş sayılır.
Hem o namazsız adam, kendi kendine sahip olmadığı için, kendi sahibinin bir kulu olan kendi nefsine zulmeder. Onun sahibi olan Allah (cc) o kulunun (kulun kendi nefsinin) hakkını almak için dehşetli tehdit eder. Hem ibadeti terk ettiği için de ilahi hikmete ve Cenâb-ı Hakk’ın dilemesine karşı bir tecavüz hükmüne geçer. Onun için cezaya çarptırılır.
Bir fabrika düşünün ki, kimi robotlar aracılığıyla kimi insan eliyle işler yürütülür. Şayet işçilerden biri çıkıp ben bana verilen görevi yapmıyorum, görevi reddediyorum, dese ne olur? Kendisinden sonraki eleman ve daha sonraki kişilerin işleri otomatikman aksayacak ve o işini yapmayıp kenara çekilen kişiye kızacaklardır. O kişi de dese ki: “ Ya size ne ki, ben ister yaparım ister yapmam siz kendi işinize bakın” dese ne olur? Elbette ki bu ifade çok saçma olurdu, değil mi? Fabrika sahibi böyle bir duruma sessiz kalır mı, sizce? Elbette bu kişinin cezalandırılması şarttır. Aynen bunun gibi, yaratılmış olan her ne varsa her şey Cenâb-ı Hakk’ı teşbih edip O’na kulluk vazifesini yaparken bizler de vazifemizi yapmayıp tembellik göstersek, o emre inkıyat eden varlıkların hepsi bizi Rabbimize şikâyette bulunup bizlerden haklarını istemeye kalkarlarsa halimiz nice olur?
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki ibadeti terk eden hem kendi nefsine zulmeder -nefis ise Cenâb-ı Hakk’ın kuludur- hem kâinatın hukukuna karşı bir tecavüz, bir zulüm etmiş olur. Evet, nasıl ki küfür (Allah’ı inkâr) varlıklara karşı bir hakarettir; ibadetin terk edilmesi de kâinatın kemâlâtını (tesbih ve ibadetlerini) bir inkâr anlamına gelir. Hem ilâhi hikmete karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli cezayı hak etmiş olur.
Ahmet BOZKURT